11 Temmuz 2009 Cumartesi

Zirvelerde yapılan zirveler...

41 fikir blogunu takipteyim. Çok güzel şeyler okuyorum. Kanada'da yapılan bir araştırma zirvesi için aldığı notlar gerçekten beni heycanlandırdı. Merakla, zevkle ve düşünek okudum bu uzun yazıyı hem de hiç sıkılmadan. Aslında bizim ülkemiz için de değer oluşturacak şeyler vardı bence içinde. Örneğin zirve Kanada'nın pek de gilimeyen bir bölgesinde yapılıyordu. Hem o bölge doğal zenginliklere bilimsel bir zenginlik takıyor hem de bilim adamları doğal dünyanın duygusak zenginliğini kendine katıyordu. Konferansın teması 21. yüzyılda yeni ufuklara, yeni zirvelere, yeni yüksekliklere yelken açmak. Kongrenin temel amacı Yönetimde, İşletmede, Organizasyonlarda, Teknolojide, Yenilikte, Bilimde, Üretimde zirveye ulaşmanın yollarını aramak.

ASAC Konferansının bu yılki teması “Reaching New Heights” olarak belirlenmiş.Kanadalı profesörler bu yıl madem Yönetim zirvesi yapıyoruz, zirvelerde yapalım diye düşünmüşler.Kongrenin temel amacı Yönetimde, İşletmede, Organizasyonlarda, Teknolojide, Yenilikte, Bilimde, Üretimde zirveye ulaşmanın yollarını aramak.
Dağ metaforundan hareketle akademisyenler ve üniversiteler olarak üç farklı zirveye tırmanarak mükemmelliği yakalamak gerektiğini vurgulanıyor:
1) Araştırma ve bilimde zirveyi ve mükemmelliği yakalamak
2) Eğitim ve öğretimde zirveyi ve mükemmelliği yakalamak
3) Sosyal sorumluluk ve topluma hizmette zirveyi ve mükemmelliği yakalamak(Research, Teaching, Service)

Fahri Karakaş bir yerde şunlar söylüyor;Düşünüyorum da zirvelere yapılan yolculuk aslında kendi derinliklerimize yapılan yolculuk. Aşılacak olan, aslında dağın zirvesinden ziyade kendimiziz. Dağlar bizi kendimizi aşmaya ve derin düşünmeye çağırıyor. Cidden güzel bir tefekkür.

Ve benim aklıma hemen örneğin Ağrı geliyor, Nemrut geliyor, ama gidilmesi zor dağlar ille de...değerli iklimleri ve güzellikleri ender insana nasip olan bölgeleri düşünüyorum. İşte biz de oralara zirveler düzenlesek, fikirleri, duyguların, buluşların araştırmaların zirvelere koşmaya çalıştığı günler olsa o dağlarda, tepelerde... Ben olacağını düşünüyorum. Bu fikri umarım duyan birileri olur.

Fahri Karakaş'a o dağ kokulu yazısı için teşekkürler...Bize de ilham verdi :)

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Aslansınız:)


Uluslararası reklamcılık yarışmaları bizim katılımcı olduğumuz ama genelde sonuç alamadığımız seyirlik aktivitelerdi. Ama son 5 yıldır süren ivme hızla devam ediyor. Cidden artık işe vakıf, pazarlamadan, stratejiden anlayan, dünyayı takip eden, hazıra konmayan genç bir nesil geldi. İyi ki de geldi. Eskiden reklamcı olma macerası genelde söyle gelişiyordu; Ali akıllı bir çocuktur ya da Veli, ama ne yapacağını bilmemekte birşeyler de yapmak istemektedir. Aa gel sen şu reklam ajansında bir başla bakalım. Öyle olunca işte bi süre böle kör topal gitti bizim sektörün işleri. Ama 90'lar her şeyin değiştiği yıllar oldu, reklamın dahi çocukları o zaman ortalığı inletmeye başladı. O fırtına tek adam dehası artık ortak beyin dehasına dönüştü. Ve şimdi yarışmalarda sesimiz daha gür çıkıyor. Kendimize geldik sonunda.

Lions'tan haberler özetle şöyle;


DDB&Co. İstanbul dünyanın en iyi ilk üç ajansı arasına girdi. Türk ajanslar 35 işle finalist oldu ve sekiz aslan kazanarak tarihi bir başarıya ulaştı. Festivale Türkiye’den gönderilen 253 çalışma arasından 35’i basın, açık hava, radyo, doğrudan pazarlama ve film kategorilerinde finale kaldı.


Doğrudan Pazarlama ödüllerinde TBWA/İstanbul ’step on step’ başlıklı Step Halı Projesi ile Bronz Aslanın sahibi oldu. Radyo kategorisinde Grey İstanbul’un Google spotunun Gümüş Aslan aldı.Açıkhava kategorisinde DDB&Co’nun ikinci el mağazası Dank reklám kampanyası ve KTM motosikletleri için hazırladığı ilanla iki Bronz Aslan kazandı.


Festivalde ilk olarak 2003 senesinde ödül kazanmaya başlayan Türk ajansları 56’ncı Cannes Lions öncesinde toplam 28 işle finale kalmıştı. Bu güne kadar bir Gümüş, iki Bronz ve bir Medya Aslanı ile toplamda dört ödül ile yetinen Türkiye, 2009 Cannes Lions’ta 35 işle finale kalırken sekiz Aslan alıp ödül sayısını katlayarak tüm zamanların en başarılı festival haftasını geçirdi.

Yaşasın yeni fırınlar :)


Bu ara benim gözdem markalaşmış fırınlar. Öncelikle Komşu Fırın. Logosundan, iç mimarisine, servis tarzından, ürün gamına, web sitesindeki dizayna kadar her şeyiyle tam benlik. İç mimari de kullandıkları beyaz fayanslara bayıldım. normalde dıradan ve basit bulabileceğimiz bir temayı temilzik, dikkat ve alakaya dönüşteren bir tarz oluşturmuşlar. Ofisim Yeşilköy'de. İLk burdaki yerlerini gördüm. Ama Kapandı Bakırköy'e taşındı. Eşime süpriz yapacaksam mutlaka Komşu fırından cici kokulu şeyler alıyorum. Çok güzeller gerçekten. El emeği göz nuru:D
http://www.komsufirin.com/ adresine girin bir tanıyın derim. siteleri de çok güzel olmuş.
Tohumdan Sofranıza her aşamada çatımız altında, slogan da bence önemli bir pazarlama fikri.
Bu arada Komşu Fırını yakında daha çok yerde göreceğiz. Paket ekmeğin Bir numaralı markası Uno'yu satın alan Ülker Grubu, Komşu fırını 5 yılda 300 noktaya taşımayı düşünüyor. Bu arada Komşu Fırının marka altı sloganı; Çağdaş Ekmek Sanatları...
Bu arada çok yakında Capacity'de Komşu fırın açılacak.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Japon kültüründen sızma tasarım...


Biz neden oldurmadık bilmiyorum. Kendimize yeterince dönemediğimiz için midir? Ya göremediğimiz için mi? Bize dair değerleri, dokuları, kokuları, bize has olan noktaları bozmadan bayağılaştırmadan herkesle paylaşmak için nedense hep geç kaldık. Şimdiler biraz daha olumlu gelişmeler var tabi. Bunları niye mi yazdım. Bu yıl Mango 'da dikkat çeken ve diğer birçok markada da gördüğümüz gibi bir japon esintisi vardı. Kimanomtrak trenç kotlar, lacivert renkler, kuşak kemerler... Şimdi ise konumuz japon felsefesinin iliklerine kadar işlediği bir dünya markası. o gerçek bir özgüven timsali. Benim diyen ama bir o kadar ya siz, diyen bir marka. Hem sıcak hem mesafeli...Olgun, duru, durultan bir havası var, en önemlisi çağıran bir havası var.Muji'den bahsediyorum.Muji adı, Japonca "markasız kaliteli ürünler" anlamına gelen "Mujirushi Ryohin"in kısaltmasından geliyor.
Muji Ürünleri Muji 7000'den fazla ürün çeşidine sahip. İşte bazı ürün başlıkları: Kırtasiye - Mobilya - Mutfak Eşyaları - Seyahat Aksesuarları - Kişisel Bakım Malzemeleri - Tekstil Ürünleri - Yararlı Ev Aletleri - Hediyelik Eşyalar - Kamp MalzemeleriDünyanın En Bilinen Markasız Markası Muji ambalaj ve ürünlerinde Muji markasına ilişkin hiçbir logo göremezsiniz. Tüm Muji ürünleri mağaza raflarında sadece temel ürün bilgisi ve fiyat etiketi ile sergilenir. "Markasız" olmak, Muji'nin, markalaşma adına yapılacak masraflarının üretime aktarılmasına ve ürün tasarımına yoğunlaşmasına yardım eder. Muji yönetiminin ısrarla savunduğu ilke şudur: "Markalar ve markalama dıştan gelen bir unsurdur. Tüketicilere kişisel bilinirlik dışında özel bir fayda sağlamaz. Muji'nin özellikle önem verdiği, ürünün en temel formudur."
Muji Uluslararası Tasarım Yarışması 2008 yılında üçüncüsü yapılan "Muji Awards International Design Competition"da her sene bir tema işleniyor. Dünyanın her yerinden binlerce tasarımcı bu yarışmaya katılıyor. Jüri farklı disiplinlerden gelen, alanlarında isim yapmış kişilerden oluşuyor.
Darısı bizim başımıza diyorum:)

karınca kararınca:)




Moda dergilerini takip ederken ürün tasarımlarına özellikle bakıyorum. Bunlardan çok sıradışı tatlı ve farklı bir marka çıktı ben ara ara Capacity'deki mağazalarına gidiyorum. Cidden bu işte çok iyiler. Siz de sevdiklerinize sıradışı bir hediye vermek kendinizi e sevdiklerinizi şımartmak ve çocukca mutlu etmek isterseniz bir uğrayın ne dersiniz? www.karincadesign.com....

4 Temmuz 2009 Cumartesi

kriz geçiriyoruz...

Birkaç gündür reklamları seyrederken hep aynı soru aklıma geliyordu. Reklamlarını pek görmediğimiz markalar reklam vermeye başladı veya sıklığını artırdı. Diğer bir taraftanda reklamlarına aşina olduğumuz markaları eskisi kadar göremez olduk ya da hiç göremez olduk. Ben gerçek rakamları görmek için patronlardünyasın.com a dadandım. Pek de yanılmamışım. Site Medya takip merkezinden aldığı verileri tektek paylaşmış.
Yılın ilk çeyreğinde, ekonomik kriz başta olmak üzere, çeşitli nedenlerle 587 marka reklamlarını durdururken, reklamı en çok azaltan sektörler finans, mobilya ve inşaat olmuş. Evet farkındaysanız ciddi para harcandığı her yerinden belli banka reklamlarını pek göremez olduk. Daha küçük prodiksiyonlu işler ypılıyor. Burda zinciri Deniz Bank kırdı. Beyaz'ında başrollerinde birinde oynadığı reklamlamlarıyla ciddi bir lansman yapmak için güzel bri zaman seçti. Böylece daha makul fiyatlarla daha sık frekanslarda el değiştirmiş de bir marka olarak adeta yeni bir başlangıç yaptı.
Finans sektörü reklamları yaklaşık yüzde 31 oranında düşüş gösterdi. Finans sektörü en çok reklam veren sektörler listesinde beşinci sıradan sekizinci sıraya indi. Geçtiğimiz yılın aynı döneminde altıncı sırada yer alan inşaat/emlak sektörü ise yüzde 72'lik düşüşle 17'inci sıraya geriledi.
Aynı araştırma raporuna göre, reklam yatırımını en çok arttıran sektörler ise sigorta, ticaret, bilgi teknolojileri, iletişim teknolojileri ve yayıncılık sektörleri oldu.
Ülker'in televizyona verdiği reklamları yüzde 49 oranında azalttı.
2009 yılının ilk üç ayında, televizyona en büyük reklam yatırımı yapan firma, açık arayla Unilever oldu.
Ufo yılın birinci çeyreğinde, ilk sıraya yerleşen marka, infrared ısıtıcı pazarının lider markası
Ufo'yu ikinci sırada, yine yüksek çıkışıyla dikkat çeken bir diğer marka olan Casper Computer takip etti.
Geçen yıl reklam vermeyen ama bu yıl oldukça güçlü şekilde reklam veren Exper bilimşimdeki talebi sıcak reklamlarıyla çok iyi değerlendirdi sanıyorum. Özellikle laptop gibi teknolojik aralaçlardaki heyecanlı pazarlama aktivitesine internet servislerindeki yoğun rekabette olumlu etkiledi bana kalırsa.

Son zamanlarda ardı ardına gelen Bingo reklamları ise başka öne çıkan reklamlar. Açıkcası hedefine tam ulaşan reklamlar. Unilever Rinso reklamlarını tamamen durdurdu. Tabiat boşluk kaldırmaz değil mi? Rinso giderse Bingo hemen kapar yerini.

Krize reklamla giren bir firma da Selva. Aslında uzun zamandır alt yapı, pazarlama stratejisi ve marka konumlandırma üzerine oldukça yoğun şekilde çalışıyorlardı. Ama Uğur Yücelli reklam gibi bir bütçe kullanmamışlardı. Reklam da kullanılan markanın tarifi değişiyor cümlesinin altı aslında çok dolu. Bakalım onları nasıl kitlesine ulaştıracak. Değerli gurmelerimizden Nevin Halıcı'nın bu konuda Selva ile yaptığı taım çalışması bunlardan biri.

Evet ...Gelişmeler bu yönde...Bakalım gelecek günlerde neler olacak...

25 Haziran 2009 Perşembe

Sıradan bir Kumbara sıradışı bir Manzara


Kumbara çok naif bir yardım toplama şekli hala. Çoğumuz yardımlarımızı bankalardan ya da smslerden de yapabiliyoruz artık. Ama kumbara çocukluğumuzun naif bir eşyası olduğundan mıdır nedendir bilinmez evde elimiz değdikçe kumbaramıza birkaç şıkırtı yaşatmak keyifli geliyor hala. Geçenlerde bir yardım kuruluşu için görsel ararken bulduğum bir iletişim mecrası gibi kullanılan bu kumbaraya kanım kaynadı. Hem mesajı direk vermiş hem de çok naif bir dokunuş yapmış. Yardım kurumlarının acındıran tonundan uzak umuda daha yakın bir mesaj. Ben çok sevdim:) Ya siz?

22 Haziran 2009 Pazartesi

Yeni Tasarım Keşfimi İftiharla Sunarım











Ronald J. Cala. Facebook'ta yakaladığım cevher. Aslında tasarımcı arkadaşım Elif Seviçgül'den bana sıçrayan bir heycan. Hatta bazı tasarımlarının copyaya yakın benzeri Merter'de bir takım elbise markasının logosu. Henüz 26 yaşında;The New York Times Op-Ed page, Fortune Magazine Wired Magazine The Washington Post BusinessWeek CMYK Magazine Men's Health Magazine Forbes LIfe Executive Woman müşterilerinden sadece bazıları. Birçok da ödülü de almayıihmal etmemiş tabi ki. Facedeki sayfasından onu daha yakından tanıyabilirsiniz. Ya da www.ronaldjcala2.com 'a bakın.

Flo Logosunda yap boz devam ediyor...

(eski logo)
(yeni logo)

Farkında mısınız bilmem Flo yine logosuyla oynadı. Nedir alıp veremediği logosuyla? Bir de neyi amaçlıyor logo değişikliği? Kitlesi mi değişti? Logo sırıtmaya mı başladı? Olabilir, öyle gelmiş olabilir.Ama Flo'nun eski logosu yenisinden daha pozitif duyguları uyarıyor. Bu yeni logo markayı daha köhne ve ucuz ve hızlı satışmayı amaçlayan bir markaya dönüştürmüş. Ben buraya koyuyorum ikisini de, siz de ne düşünüyorsunuz merak ediyorum.

19 Haziran 2009 Cuma

Facebook'un zaferi ve internetin sınırsız fırsatları...

İnsan bir yenilikle ilk tanıştığında ondan daha iyisinin yapılamayacağı hissine kapılabiliyor çoğu zaman. Örneğin, yahoo, örneğin google. Ama yapılıyor... Bing diye bir şey çıkıyor ve google'ın tüyleri diken diken oluyor. Myspace çılgınlığı 50 yaşındaki teyzemi bilem almış götürmüştü. Abd'de ise bir numaranın tahtına oldukça sağlam çökmüştü. Pek de kalkacak gibi değildi. Ben üniversitedeyken yonja vardı. Ama bir ergen ekolünden öte gidemedi. Facebook'la da ben geçtiğimzi yıl tanıştık. İlk başta ben de aman o da nesi filan dedim. Ama baktım birileri beni davet ediyor filan - e üye olayım ne olacak ki- dedim. Ve o gün başladı her şey 2007'nin sonuydu sanırım. Diğer iletişim sitelerinden daha efendice olduğu kesindi. Ayrıca eğlenceliydi. Bir kaç ay sonra bütün akrabalarım buna babam da dahil artık facebooktaydı. Bu durumun geleceği noktayı merak ederken haber Marketingtürkiye'den geldi.
Evet Abd'de bir türlü zirveden inmeyen Myspace'i geçerek liderliğe oturan Facebook, Avrupa'dan sonra ABD'de de koltuğu devraldı.

Bir şirketin yayınladığı tıklanma rakamlarına göre 2008 senesinin Mayıs ayında MySpace'in tıklanma oranı 70.3 milyonken, Facebook'un ziyaretçi sayısı 36 milyon idi. 2009 Nisan ayında ise aradaki fark kapandı ve Facebook 67 milyon ziyaretçiye ulaştı. Mayıs ayı itibariyle ise MySpace'in ziyaretçi sayısı 70.237 milyon iken Facebook'un ziyaretçi sayısı 70.278 milyon oldu.

Ben bu haberi neden çok sevdim biliyor musunuz? Artık lütfen bizde de bu işlere kaptıran gençler markalar oluştursun diye. Yeter artık Nasa'da çalışmak için hayal kuran programcılar ve dehalar yetiştirdiğimiz. Örneğin kardeşim aslında çok sıradışı hobileri var bunları bilgisayar dünyasına dökebilir. Örneğin çok harika bir oyun çıkarabilir. Ama malesef Türkiye'nin en iyi okullarından birinde okuyan kardeşim girişim ve değer oluşturma konusunda hiç örnek görmemiş hiç bir dersinde hiç bir workshop'unda böle bir konuya temas edilmemişti. Artık naplım başkaları yapar biz de bakarız.

Bu anlamda Özyeğin Üniversitesi açıldı şükür. Bu konuya başka bir gün değineceğim.

17 Haziran 2009 Çarşamba

Uludağ'ın şişelerine sihirli eller değdi



Tasarımı keşfeden farkını konuşturuyor. Uludağ markası da tasarımı bir pazarlama fikrine dönüştürenlerden.


Üst segmen müşteri kitlesi için pazara sürülen Uludağ İçecek'in yeni ürünü “Uludağ Premium”Avrupa ve ABD'de bulunan bu segmentte kendine yer edinmeyi amaçlıyor.

İlk kez vidalı kapak ile kobalt mavisi şişesinde müşterilerin beğenisine sundukları ürünün, müşterilerden büyük ilgi görüyormuş.

Peki şişeyi kim yaptı diceksiniz sanırım. Ben hemen bunu düşündüm. Dice Kayek markasının yaratıcıları Ece Ege & Ayşe Ege tarafından tasarlanan şişe ve etiketi ile piyasaya sunulan ürünün, seçkin cafe, otel ve restoranlarda müşteriyle buluşacağını bildiren Erbak, “Şu anda 5 kıtada 40 ülkeye ihracat yapıyoruz. Yeni ürünümüzle 70-80 ülkeye ulaşacağız” dedi.





Uludağ ekibi, Premium markasını yaratmak için 2 yıl çalışmış. Bu 2 yılda 37 şişe tasarımı denenmiş. Şişe tasarlanırken birçok renk denemiş ve en son lacivertte karar kılınmış.
Uludağ premium şişesinde çok kolay açılan ve hiç gaz kaçırmayan plastik ve alümnyum arışımı özel 'Talog' kapak kullanılmış.


Şişe aynızamanda Seçkin moda mağazalarınında vitrinlerinde sergilenecekmiş.
Bir diğer yenilik. Uludağ premium seçkin noktalarda buz kovalarında sunulacak.
Masaya şişesiyle gelecekmiş.Ayrıca bu maden suları için özel buzmini buzdolapları ve özel dağıtım araçları tasarlanmış.

Peki nerede satılacak bunlar?
Şifresi Horca Uludağ premiumun. Horeca: Hotel- Restaurant- Cafe)
Öncelikli hedef 5 yıldızlı oteller, şık restaurantlar, cafeler, şarküteriler ve gurme shoplar olarak belirlenmiş.

Uludağ Premium şişesinin tasarımcılarından Ece Ege'nin bundan sonraki hedefleri Uludağ markasına özel yeni tasarımlar yapmakmış, tasarımcı yılbaşı ve özel günlere yönelik altın ve platin içerikli şişeler tasarlamayı düşünüyormuş.





Bugünleri görmek çok güzel...

Hoşgeldin Sarelle


Geçen gün kardeşim Ankara'dan beni ziyarete gelmişti. Mecburi istikamet marketti. Malzeme stoğumuzu güncelleyecektik ne de olsa. Kardeşimin isteklerini gerçekleştirme mevsimimdi. Ve Onca reklamını gördüğüm halde itiraf ederim bir türlü elim gitmemişti rafta Sarelle'ye gitmiyordu. Ama kardeşim Sarelle'nin minicik cam kavanozunu koymuştu sepete.


Eve geldik hemen açtık kavanozu. Abla Sarelle'ye inanamıcaksın dedi. VE evet çok ama çok doğru demişti. Bir numaram Chokelladır ama Sarelle artık bir numaramda. Mutlaka denemelisiniz.

Peki ne olmuştu ki Sarelle'ye? Değişen neydi? Aslında çok şey değişmişti.

Toksöz Grubu şirketlerinden Sanset Gıda, 2007 yılında 77 milyon dolara TMSF’den satın aldığı Sagra ve markalarını, 1 yıl süren yoğun bir çalışmayla yeniden elden geçirmişti.

Türkiye’nin önde gelen yerli ilaç firmalarından Sanovel’in sahibi Toksöz Grubu'nun ilaç sektöründeki başarısını gıda üretimine aktarmak için sektöre adım atma kararı alan Toksöz Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Sanset Gıda Genel Müdürü Ahmet Toksöz, Sagra’nın satın alınmasının ardından geçen süre zarfında mükemmel ürünler yaratmak için, Ordu’daki mevcut fabrikadaki üretimi 1 yıl boyunca durdurmuş ve fabrikayı yaklaşık 10 milyon YTL’lik yatırımla yenilemiş.


Ürünleri, sadece kendi çocuklarına yedirecekmiş gibi her şeyine özenerek ürettiklerini belirten Ahmet Toksöz, “Bu işe başlarken, bizim yiyemeyeceğimiz hiçbir ürünü tüketiciye sunmayacağımıza dair bir karar aldık. Çikolata sektöründe yaygın bir şekilde kullanılan transyağı, boya ve katkı maddelerini hiçbir ürünümüzde kullanmadık. Doğala özdeş olarak tabir edilen ve kimyasal reaksiyonlarla elde edilen vanilya esansı yerine, doğal bitkilerden elde edilen katkısız vanilya kullandık. Soya lesitin hammaddesini satın alırken ise genetiği değiştirilmemiş soya olmasına dikkat ettik. Süt tozunda ise prosesi özel olan ürünler kullandık. İthal ettiğimiz bu standartlara uyan firmalardan seçerek tedarik ettik”diyor. Sanırım Sarelle'de oldukça fazla şey değişmiş. Bu yeni lezzet bunca çabanın sadece son damlası gibi.


Son tahlilde tek bir şey diyebilirim:


'BUNA DEĞMİŞ!'


Trans yağ detayı Sarelle'nin son reklamında da kullanılıyor.





İran tasarım kokuyor


Evet, seçimler, seçimlere gösterilen tepkiler, devrimciler devrim karşıtları... İran'da hep haraket var. Hepimizin bildiği gibi Türkiye'de farklı olarak dini hayatın herkese dayatıldığı bir yönetim var. Herkes başörtülü diye herkes muhafazakar değil tabi. İran sosyalistleri de oldukça içlidir. Peki nedir İran'ın mevzu bahsi?


Ben İran dendiğinde ne rejimi ne baskıları ne kimyasalları hatırlıyorum. İran dendiğinde tasarım geliyor aklıma. Ve tabi burdaki tasarımın fersah fersah derin ve başarılı olmasına değinirken bunun geliştiği ortamı da düşünüyorum. Her konuda iki değil üç beş kez düşünmek gereken bir ülkede tasarımın bu derece yol almasına hayran olmamak elde değil. Reza Abedini ismini 2004'te tanıştığım şimdilerde Abd'de Roche vs gibi firmalarla çalışan tasarımcımız Devrim Pektaş'tan duymuştum. Sitesine (www.rezaabedini.com) girdiğimde şaşırtıcı derecede etkileyici çalışmalar vardı. Sanırım İran tasarım dünyası onu takip etmekten hiç yorulmuyordur.

İran kendisini tasarım ve sinema konusunda ifade etmeye devam ediyor. Kendini bu noktalardan pazarlayabiliyor. Ve her tarafından engellerle kuşatılmış olarak yapabiliyor.

16 Haziran 2009 Salı

pepsi yeni neslin nesi

Birkaç gündür pepsi reklamını seyrediyorum. Durup kalıyorum. Kesinlikle supjektif değilim. Her zaman duygularımı kenara koyup düşünmeye çalışırım. Gene öyle yaptım. Örneğin fırat pen reklamlarına tilt oluruz ama kızmayalım zaten o bize değil ustalara yapılmış onların kalbini çalmaya çalışmış bir reklamdır.
Gelelim Pepsi'ye. Hayatımız Coca colanın Pepsi'yle yarışını seyretmekle geçti. Okul yıllarımız bu hikayeleri okuyarak. Pepsi'nin Abd'de ipleri eline alma girişimlerinden biri neydi örneğin? Evet hatırladınız. Coca-cola teee yılların markası. Haliyle onu içen kuşak artık biraz daha yaşlı. Pepsi o yüzden 'yeni neslin seçimi' diyerek bastı ayağını. Çok da iyi yaptı. Arkasına genç bir kitleyi almatabiki bunu iletişimine de yansıttı. Gençliğin idollerini reklamlarına konuk etti. Turkiye'den Aysun Kayacı, Tarkan...Jennifer Lopez, Beyonce ve David Beckham'ın Oynadığı Pepsi Reklam Filmine ne demeli... Britney Spears'la Pepsi'nin tam örtüştüğü karelerse hala aklımızda. Ve ve .... Evet 80'ler... Michael Jackson ... Pepsi'nin efsane yılları. Michael'in hem yetenekli hem serseri hem cool imajı...
Bütün bu tarihçeden sonra ne oldu peki? Pepsi Seda Sayan'la deteryan reklamlarını aratmayan tandansda bir şeyler çekti, koydu. İnanın içim acıyor çünkü bu markaya yazık oluyor. Tamam Seda iyidir hoştur. Evet yaptığı evlilikler 'Yeni neslin seçimidir'... Seda en güvenilir seçilmiştir. Ama Pepsi'nin ihtiyacı olan şey güven midir?
Pepsi'yi anneler mi alıyor? Hani bilirsiniz süt ve Tang reklamlarının yegane kahramanıdır anne figürü. Çünkü markette o sepete elini anne atacaktır. Ama lütfen 17 yaşında bir delikanlı ya da genç kız annesinin aldığı her şeye demode gözüyle bakıyor.
Bu reklamı çöpe atılmış bir para yığını olarak görüyorum. Gençlerin gözünde genç olmak konusunda hırs yapmış bir kadın tipi kullanmaksa Pepsi'nin tadını iyice kaçırmış.
Umarım artık birisi Pepsi'de ipleri eline alır.