25 Haziran 2009 Perşembe

Sıradan bir Kumbara sıradışı bir Manzara


Kumbara çok naif bir yardım toplama şekli hala. Çoğumuz yardımlarımızı bankalardan ya da smslerden de yapabiliyoruz artık. Ama kumbara çocukluğumuzun naif bir eşyası olduğundan mıdır nedendir bilinmez evde elimiz değdikçe kumbaramıza birkaç şıkırtı yaşatmak keyifli geliyor hala. Geçenlerde bir yardım kuruluşu için görsel ararken bulduğum bir iletişim mecrası gibi kullanılan bu kumbaraya kanım kaynadı. Hem mesajı direk vermiş hem de çok naif bir dokunuş yapmış. Yardım kurumlarının acındıran tonundan uzak umuda daha yakın bir mesaj. Ben çok sevdim:) Ya siz?

22 Haziran 2009 Pazartesi

Yeni Tasarım Keşfimi İftiharla Sunarım











Ronald J. Cala. Facebook'ta yakaladığım cevher. Aslında tasarımcı arkadaşım Elif Seviçgül'den bana sıçrayan bir heycan. Hatta bazı tasarımlarının copyaya yakın benzeri Merter'de bir takım elbise markasının logosu. Henüz 26 yaşında;The New York Times Op-Ed page, Fortune Magazine Wired Magazine The Washington Post BusinessWeek CMYK Magazine Men's Health Magazine Forbes LIfe Executive Woman müşterilerinden sadece bazıları. Birçok da ödülü de almayıihmal etmemiş tabi ki. Facedeki sayfasından onu daha yakından tanıyabilirsiniz. Ya da www.ronaldjcala2.com 'a bakın.

Flo Logosunda yap boz devam ediyor...

(eski logo)
(yeni logo)

Farkında mısınız bilmem Flo yine logosuyla oynadı. Nedir alıp veremediği logosuyla? Bir de neyi amaçlıyor logo değişikliği? Kitlesi mi değişti? Logo sırıtmaya mı başladı? Olabilir, öyle gelmiş olabilir.Ama Flo'nun eski logosu yenisinden daha pozitif duyguları uyarıyor. Bu yeni logo markayı daha köhne ve ucuz ve hızlı satışmayı amaçlayan bir markaya dönüştürmüş. Ben buraya koyuyorum ikisini de, siz de ne düşünüyorsunuz merak ediyorum.

19 Haziran 2009 Cuma

Facebook'un zaferi ve internetin sınırsız fırsatları...

İnsan bir yenilikle ilk tanıştığında ondan daha iyisinin yapılamayacağı hissine kapılabiliyor çoğu zaman. Örneğin, yahoo, örneğin google. Ama yapılıyor... Bing diye bir şey çıkıyor ve google'ın tüyleri diken diken oluyor. Myspace çılgınlığı 50 yaşındaki teyzemi bilem almış götürmüştü. Abd'de ise bir numaranın tahtına oldukça sağlam çökmüştü. Pek de kalkacak gibi değildi. Ben üniversitedeyken yonja vardı. Ama bir ergen ekolünden öte gidemedi. Facebook'la da ben geçtiğimzi yıl tanıştık. İlk başta ben de aman o da nesi filan dedim. Ama baktım birileri beni davet ediyor filan - e üye olayım ne olacak ki- dedim. Ve o gün başladı her şey 2007'nin sonuydu sanırım. Diğer iletişim sitelerinden daha efendice olduğu kesindi. Ayrıca eğlenceliydi. Bir kaç ay sonra bütün akrabalarım buna babam da dahil artık facebooktaydı. Bu durumun geleceği noktayı merak ederken haber Marketingtürkiye'den geldi.
Evet Abd'de bir türlü zirveden inmeyen Myspace'i geçerek liderliğe oturan Facebook, Avrupa'dan sonra ABD'de de koltuğu devraldı.

Bir şirketin yayınladığı tıklanma rakamlarına göre 2008 senesinin Mayıs ayında MySpace'in tıklanma oranı 70.3 milyonken, Facebook'un ziyaretçi sayısı 36 milyon idi. 2009 Nisan ayında ise aradaki fark kapandı ve Facebook 67 milyon ziyaretçiye ulaştı. Mayıs ayı itibariyle ise MySpace'in ziyaretçi sayısı 70.237 milyon iken Facebook'un ziyaretçi sayısı 70.278 milyon oldu.

Ben bu haberi neden çok sevdim biliyor musunuz? Artık lütfen bizde de bu işlere kaptıran gençler markalar oluştursun diye. Yeter artık Nasa'da çalışmak için hayal kuran programcılar ve dehalar yetiştirdiğimiz. Örneğin kardeşim aslında çok sıradışı hobileri var bunları bilgisayar dünyasına dökebilir. Örneğin çok harika bir oyun çıkarabilir. Ama malesef Türkiye'nin en iyi okullarından birinde okuyan kardeşim girişim ve değer oluşturma konusunda hiç örnek görmemiş hiç bir dersinde hiç bir workshop'unda böle bir konuya temas edilmemişti. Artık naplım başkaları yapar biz de bakarız.

Bu anlamda Özyeğin Üniversitesi açıldı şükür. Bu konuya başka bir gün değineceğim.

17 Haziran 2009 Çarşamba

Uludağ'ın şişelerine sihirli eller değdi



Tasarımı keşfeden farkını konuşturuyor. Uludağ markası da tasarımı bir pazarlama fikrine dönüştürenlerden.


Üst segmen müşteri kitlesi için pazara sürülen Uludağ İçecek'in yeni ürünü “Uludağ Premium”Avrupa ve ABD'de bulunan bu segmentte kendine yer edinmeyi amaçlıyor.

İlk kez vidalı kapak ile kobalt mavisi şişesinde müşterilerin beğenisine sundukları ürünün, müşterilerden büyük ilgi görüyormuş.

Peki şişeyi kim yaptı diceksiniz sanırım. Ben hemen bunu düşündüm. Dice Kayek markasının yaratıcıları Ece Ege & Ayşe Ege tarafından tasarlanan şişe ve etiketi ile piyasaya sunulan ürünün, seçkin cafe, otel ve restoranlarda müşteriyle buluşacağını bildiren Erbak, “Şu anda 5 kıtada 40 ülkeye ihracat yapıyoruz. Yeni ürünümüzle 70-80 ülkeye ulaşacağız” dedi.





Uludağ ekibi, Premium markasını yaratmak için 2 yıl çalışmış. Bu 2 yılda 37 şişe tasarımı denenmiş. Şişe tasarlanırken birçok renk denemiş ve en son lacivertte karar kılınmış.
Uludağ premium şişesinde çok kolay açılan ve hiç gaz kaçırmayan plastik ve alümnyum arışımı özel 'Talog' kapak kullanılmış.


Şişe aynızamanda Seçkin moda mağazalarınında vitrinlerinde sergilenecekmiş.
Bir diğer yenilik. Uludağ premium seçkin noktalarda buz kovalarında sunulacak.
Masaya şişesiyle gelecekmiş.Ayrıca bu maden suları için özel buzmini buzdolapları ve özel dağıtım araçları tasarlanmış.

Peki nerede satılacak bunlar?
Şifresi Horca Uludağ premiumun. Horeca: Hotel- Restaurant- Cafe)
Öncelikli hedef 5 yıldızlı oteller, şık restaurantlar, cafeler, şarküteriler ve gurme shoplar olarak belirlenmiş.

Uludağ Premium şişesinin tasarımcılarından Ece Ege'nin bundan sonraki hedefleri Uludağ markasına özel yeni tasarımlar yapmakmış, tasarımcı yılbaşı ve özel günlere yönelik altın ve platin içerikli şişeler tasarlamayı düşünüyormuş.





Bugünleri görmek çok güzel...

Hoşgeldin Sarelle


Geçen gün kardeşim Ankara'dan beni ziyarete gelmişti. Mecburi istikamet marketti. Malzeme stoğumuzu güncelleyecektik ne de olsa. Kardeşimin isteklerini gerçekleştirme mevsimimdi. Ve Onca reklamını gördüğüm halde itiraf ederim bir türlü elim gitmemişti rafta Sarelle'ye gitmiyordu. Ama kardeşim Sarelle'nin minicik cam kavanozunu koymuştu sepete.


Eve geldik hemen açtık kavanozu. Abla Sarelle'ye inanamıcaksın dedi. VE evet çok ama çok doğru demişti. Bir numaram Chokelladır ama Sarelle artık bir numaramda. Mutlaka denemelisiniz.

Peki ne olmuştu ki Sarelle'ye? Değişen neydi? Aslında çok şey değişmişti.

Toksöz Grubu şirketlerinden Sanset Gıda, 2007 yılında 77 milyon dolara TMSF’den satın aldığı Sagra ve markalarını, 1 yıl süren yoğun bir çalışmayla yeniden elden geçirmişti.

Türkiye’nin önde gelen yerli ilaç firmalarından Sanovel’in sahibi Toksöz Grubu'nun ilaç sektöründeki başarısını gıda üretimine aktarmak için sektöre adım atma kararı alan Toksöz Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Sanset Gıda Genel Müdürü Ahmet Toksöz, Sagra’nın satın alınmasının ardından geçen süre zarfında mükemmel ürünler yaratmak için, Ordu’daki mevcut fabrikadaki üretimi 1 yıl boyunca durdurmuş ve fabrikayı yaklaşık 10 milyon YTL’lik yatırımla yenilemiş.


Ürünleri, sadece kendi çocuklarına yedirecekmiş gibi her şeyine özenerek ürettiklerini belirten Ahmet Toksöz, “Bu işe başlarken, bizim yiyemeyeceğimiz hiçbir ürünü tüketiciye sunmayacağımıza dair bir karar aldık. Çikolata sektöründe yaygın bir şekilde kullanılan transyağı, boya ve katkı maddelerini hiçbir ürünümüzde kullanmadık. Doğala özdeş olarak tabir edilen ve kimyasal reaksiyonlarla elde edilen vanilya esansı yerine, doğal bitkilerden elde edilen katkısız vanilya kullandık. Soya lesitin hammaddesini satın alırken ise genetiği değiştirilmemiş soya olmasına dikkat ettik. Süt tozunda ise prosesi özel olan ürünler kullandık. İthal ettiğimiz bu standartlara uyan firmalardan seçerek tedarik ettik”diyor. Sanırım Sarelle'de oldukça fazla şey değişmiş. Bu yeni lezzet bunca çabanın sadece son damlası gibi.


Son tahlilde tek bir şey diyebilirim:


'BUNA DEĞMİŞ!'


Trans yağ detayı Sarelle'nin son reklamında da kullanılıyor.





İran tasarım kokuyor


Evet, seçimler, seçimlere gösterilen tepkiler, devrimciler devrim karşıtları... İran'da hep haraket var. Hepimizin bildiği gibi Türkiye'de farklı olarak dini hayatın herkese dayatıldığı bir yönetim var. Herkes başörtülü diye herkes muhafazakar değil tabi. İran sosyalistleri de oldukça içlidir. Peki nedir İran'ın mevzu bahsi?


Ben İran dendiğinde ne rejimi ne baskıları ne kimyasalları hatırlıyorum. İran dendiğinde tasarım geliyor aklıma. Ve tabi burdaki tasarımın fersah fersah derin ve başarılı olmasına değinirken bunun geliştiği ortamı da düşünüyorum. Her konuda iki değil üç beş kez düşünmek gereken bir ülkede tasarımın bu derece yol almasına hayran olmamak elde değil. Reza Abedini ismini 2004'te tanıştığım şimdilerde Abd'de Roche vs gibi firmalarla çalışan tasarımcımız Devrim Pektaş'tan duymuştum. Sitesine (www.rezaabedini.com) girdiğimde şaşırtıcı derecede etkileyici çalışmalar vardı. Sanırım İran tasarım dünyası onu takip etmekten hiç yorulmuyordur.

İran kendisini tasarım ve sinema konusunda ifade etmeye devam ediyor. Kendini bu noktalardan pazarlayabiliyor. Ve her tarafından engellerle kuşatılmış olarak yapabiliyor.

16 Haziran 2009 Salı

pepsi yeni neslin nesi

Birkaç gündür pepsi reklamını seyrediyorum. Durup kalıyorum. Kesinlikle supjektif değilim. Her zaman duygularımı kenara koyup düşünmeye çalışırım. Gene öyle yaptım. Örneğin fırat pen reklamlarına tilt oluruz ama kızmayalım zaten o bize değil ustalara yapılmış onların kalbini çalmaya çalışmış bir reklamdır.
Gelelim Pepsi'ye. Hayatımız Coca colanın Pepsi'yle yarışını seyretmekle geçti. Okul yıllarımız bu hikayeleri okuyarak. Pepsi'nin Abd'de ipleri eline alma girişimlerinden biri neydi örneğin? Evet hatırladınız. Coca-cola teee yılların markası. Haliyle onu içen kuşak artık biraz daha yaşlı. Pepsi o yüzden 'yeni neslin seçimi' diyerek bastı ayağını. Çok da iyi yaptı. Arkasına genç bir kitleyi almatabiki bunu iletişimine de yansıttı. Gençliğin idollerini reklamlarına konuk etti. Turkiye'den Aysun Kayacı, Tarkan...Jennifer Lopez, Beyonce ve David Beckham'ın Oynadığı Pepsi Reklam Filmine ne demeli... Britney Spears'la Pepsi'nin tam örtüştüğü karelerse hala aklımızda. Ve ve .... Evet 80'ler... Michael Jackson ... Pepsi'nin efsane yılları. Michael'in hem yetenekli hem serseri hem cool imajı...
Bütün bu tarihçeden sonra ne oldu peki? Pepsi Seda Sayan'la deteryan reklamlarını aratmayan tandansda bir şeyler çekti, koydu. İnanın içim acıyor çünkü bu markaya yazık oluyor. Tamam Seda iyidir hoştur. Evet yaptığı evlilikler 'Yeni neslin seçimidir'... Seda en güvenilir seçilmiştir. Ama Pepsi'nin ihtiyacı olan şey güven midir?
Pepsi'yi anneler mi alıyor? Hani bilirsiniz süt ve Tang reklamlarının yegane kahramanıdır anne figürü. Çünkü markette o sepete elini anne atacaktır. Ama lütfen 17 yaşında bir delikanlı ya da genç kız annesinin aldığı her şeye demode gözüyle bakıyor.
Bu reklamı çöpe atılmış bir para yığını olarak görüyorum. Gençlerin gözünde genç olmak konusunda hırs yapmış bir kadın tipi kullanmaksa Pepsi'nin tadını iyice kaçırmış.
Umarım artık birisi Pepsi'de ipleri eline alır.